SANATIN EVİHaber Girişi : 01 Aralık 2024 03:36

Yazar Hakan Tahmaz’ın Evi

Yazar Hakan Tahmaz’ın Evi
Sanatın Evi köşemizde bu kez, yazar Hakan Tahmaz'ı konuk ediyoruz. Tahmaz, İzmir'deki evinin huzur verici sessizliğinde, yazma deneyimini ve ilham aldığı kaynakları anlatıyor.

Pusulam, çağın tanıklıkları, tecrübeleri

 

İnsanı ilk başlarda yazmaya iten duygu, davranış, kendisi olma, kendisiyle baş başa kalma ve nihayetinde kendisini aşma arzusu olsa gerek. Bilgi, duygu ve kendi dünyasını paylaşmak isteği ise, bütün bunlardan sonra gelir.

 

Yazdıkça ve paylaştıkça insanlık hallerinin değişik biçimleriyle, yönleriyle yüz yüze gelir, tanışır; bütün bunlar ise insanın var olma ve başkalarıyla ilişki kurma hallerini oluşturur.
Çoğu insan yazma yolculuğuna, kendisiyle baş başa kalabildiği bir mekânda, yerde çıkar. Bu, çoğu zaman evidir. Yazma eylemi, meslek/uzmanlık mertebesine ulaştığındaysa ofis oluverir.

 

Cezaevleri, insanların en yalın, kendisiyle baş başa kaldığı, iç dünyasıyla konuştuğu ve yüzleştirdiği yerler olması nedeniyle de birçok yazar en dokunaklı şiir, öykü ve roman gibi edebi yapıtlarını cezaevinde kaleme almıştır. Veya ilk yazma deneyimini tatmıştır.

 

Cezaevinde şiir karalamayan, öykü yazmayan siyasi çok azdır. Ben de onlardan biriyim.
Yazılarımın ağırlıklı siyasal analiz ve yorum içerikli olması, yazma sürecinde ilham alacağım kaynaklardan daha çok tahlillerimin demlenmesine ihtiyaç duyarım.

 

 

Edebiyat alanı duygu, yaratıcılık, entelektüel birikimin alanı; siyaset ise daha mukayese ve öngörü yeteneğiyle bezenmiş, çok yönlü birikim ve tecrübe alanı.

 

Hayat arkadaşım sevgilimle, geç kavuştuğumuz biricik oğlumuzla ortak mekânımızın bir köşesinde yazabilmek için fırsat kollardım. Uzun yıllar bilgisayarımı koyacağım masama ait bir köşeyi dahi zor buldum.

 

Hayat gailesiyle uğraşırken İstanbul'un Beyoğlu'nda, Şişli'sinde kitaplarla, dergilerle ve kâğıtla, kalemle, bilgisayarla baş başa kalma imkânım olmadı. Televizyonun sesi, komşu, dost sohbetti eşliğinde yazmaya çalıştım.
Çok sıkıştığımda ya da acelem varsa hep oğlumun odasına sığındım, oğlumun özel alanını işgal ettim. Beş-altı yaşlarındaki oğlum o yaşlarda daha farkında değildi ama ben onun zamanını çaldım. Beni hep dikkatle, bütün sevecenliğiyle izliyordu. Sanırım dünyadaki tek dikili ağacım oğlum olması nedeniyle onun bu hali benim yazılarıma odaklanmamı fazlasıyla kolaylaştırdı.

 

Son altı yıldır İzmir'de yaşamaya başladığımızda, küçük de olsa bir çalışma odam oldu. Kitaplarımla, bilgisayarımla baş başa kaldığım odam, Karşıyaka Lisesi'nin bahçesine bakıyor. Okul bahçesini dolduran gençlerin sesleri, neşeleri, canlılığı yazmama eşlik ediyor. Yazarken onları izlemek nedense yazma yolculuğumda bana ayrı bir keyif veriyor.

 

 

Yazmaya oturduğumda, İstanbul sokaklarında yükselen gürültü kirliğinin yarattığı etkinin tam tersiyle işlerimin daha da kolaylaştığının farkındayım. Sanırım İstanbul'da aradığım sessizliği hiçbir zaman bulamamamın yansıması tam tersi bir sonuca yol açtığından olsa gerek, odamın kapısını dahi çoğu zaman yazma anında kapatmıyorum.

 

Yazın İzmir sıcağında, okul bahçesindeki yaşlanmış ağaçların gölgesi de yazma olayıma bir başka pozitif etki yapıyor. Evin kışın en sıcak odası olduğu gibi, yazın da en serin odası olmasını İzmir'in bana "daha fazla yaz" mesajı olarak algılıyorum.

 

Siyasi analiz ve yorumlar akademik bir alan olmanın yanı sıra, hayat tecrübesinden alınan derslerle bezenmesi de olmazsa olmayacak bir alan. Alaylı olarak fazlasıyla bu alanda biriktirdiklerimle güvenli limanlarda dolanıyorum.

 

Pusulam çağımızın tanıklıkları, tecrübeleridir. Bana ilham veren de bu olsa gerek.

 

Hakan Tahmaz

 

 

 

 

 

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.