Endüstriyel bir sanat olarak sinemanın önemli kusuru sermayeye bağımlı doğmasıdır. Bu bağımlılık, pazar için mal üretmenin çeşitli zorunluluklarını sinemanın ürünü filme yükleyerek onu, içinden çıktığı toplumun sosyoekonomik yapısına göbeğinden bağlar.
Bizim sinemamız da sosyoekonomik yapımızın yansımasını, bir üretim kesimi olarak, bütün ağırlığıyla taşıyagelmiştir. Bu yansıma şöyle özetlenebilir. Özgür atılımcı olması gereken film yapımcısı, özgür atılımı baltalayan bizdeki bütün yapısal engellerin; sinema salonu sahiplerinin, bölge işletmecilerinin, tefecilerin, hammadde, film araç gereç dışalımcılarının kıskacındadır.
İç pazar, hem kamuoyunca, hem sansürce, öncelikli, ayrıcalıklı karşılanan yabancı filmlerin yağmasındadır. Tepesindeki sansür kılıcı gün günden keskinleşir, karabasan olur.
Bunlara bir de, teknik yetersizlikler, gerilikler içindeki stüdyoların durumunu eklediniz mi, Türkiye'de film yapımının nasıl umut kırıcı engellerle dolu bir iş olduğu açık seçik ortaya çıkar.
Dört senaryo var bu kitapta:
Otobüs Yolcuları,
Karanlıkta Uyananlar,
Umutsuz Şafaklar,
Bedrana. Üçüncü senaryonun apayrı bir serüveni oldu: Çalındı, bir şirketçe
Batsın Bu Dünya adıyla film yapıldı. Sırası gelince anlatacağız.
(Tanıtım bülteninden)
(Vedat Türkali, Eski Filmler - Senaryolar, Ayrıntı Yayınları, Sinema)