Sesim, ilk defa boş duvarlara çarparak geri dönmüyor bana, sessizliğimin sesini dinlediğim zamanlar çok uzaklarda gibi. Kendimi onun kollarında bulma ihtimalim sevgi dolu ihtilaller kadar uzak, özlemim ise tekrar çocuk olmayı istemek kadar çaresizce, hastalıklı bir istek.
Zamanında sesimin yankılandığı karanlık kuyulara, içeri vuran ayışığının cesaretiyle yazıyorum. Lime lime edilmiş onlarca hayat görmüşken kendi hayatımdaki en ufak bir çizgi, deprem yarıkları oluveriyor içimde. Çocukluğum; naçizane masumluğum... seni o yarıklarda boğduğum için özür dilerim.
Sorun neydi, ne zaman başladı bilmediğim gibi, ortada bir sorun var mı pek emin değilim. Yokluğun genelde insan soyunu korkuttuğu bu yüzyılda, sahip olduklarım arttıkça kendimi sonbaharda yeşil kalan yapraklar gibi eğreti hissettim. Hangisi doğru bilmediğim gibi, toplum denen despot düzene kafa tutmak biraz da hoşuma gitti. Sonbahardaki yeşil yapraklar umut mu demekti, yoksa istenmeyen bir şey miydi? İki uç arasında gidip geldim. Belki de bu yüzdendi kendimi hiçbir yere ait hissetmeyişim.
Kusurların güzelliğine inanırdım ben: asimetrik yüzlere, dağınık saçlara, yırtık kıyafetlere, kesiklere, çiziklere...
İstesem de değişemezdim her türlü mükâfatı bir çocuğun gülümsemesine. Bir çocuk kadar duyarlı olmak istesem de olamazdım ama; samimiyeti hissedemezdim onlar kadar iyi; ağlayanla ağlayamazdım onlar gibi. Bir çocuk kadar masum olmak istesem de olamazdım. Bilirdim insanlara güvenilemeyeceğini, herkese kapalıydı kapılarım. Biraz yalandı zaten gülümsemelerim de.
Ve hiçbir zenginliğe değişmezdim her tarafı çamur olmuş bir çocuğun kahkahasına. Çünkü onun umurunda bile değildir nasıl gözüktüğü, sadece mutluluğuyla ilgilenir. Bir o kadar da onun gibi bencil olmak isterdim aslında. Ama olamadım, madde olmuştu her şey bu yüzyılda, bilirdim.
Benim gibisi var mıydı? Büyümeyi çılgınca isteyenlere inat çocuk olmak isteyenler benim gibi maddeye sıkışmışlar mıydı? Benim gibi korkuyorlar mıydı? Onlar da insanları maddeye göre yargılamaktan korkuyorlar mıydı acaba? Yapmamışlardır umarım, söyleseydik keşke onlara.
Çocuk olmak isteyenler şimdilerde içten bir kahkahaya muhtaçtır muhtemelen. Başkalarının devrim yapmasını beklediğimiz zamanlarda kendi sevgi dolu ihtilalimi yaptım. Ne sanıyordunuz ki, içimdeki mezarlıkla sonsuza kadar yaşayacak mıydım?
Yeni dünyama hoş geldin. Histerik arzularımı ve geçmişe olan saplantılı bağımı dur ve izle. Kendimi tekrar ve tekrar yakışımı izle. Kendimle ne kadar çok kavgaya girdiğimi gör. Her defasında kazanan ve kaybeden olmadığına şahit ol. Yırtık sayfaya yazılan tek kelimeye ne anlamlar sığabileceğini keşfet. İçindeki boşluğa, görünmeyen zincirlerle bağlandıklarının sebep olduğunu anla. Gitmenin tam olarak fiziksel bir şey olmadığını biliyorsun, küçük ve baş döndüren bir senaryonun başrolü olduğunda daha iyi kavrayacaksın... Şimdi bunların hepsini unut.
Umutsuzluğun sinsi bir hastalık gibi kol gezdiği bu yüzyılda, çocuk kahkahaları arasından, sevdiğim şehirden yazıyorum bunları. Dipsiz kuyulardan değil, çocukların neşeyle sıra beklediği salıncaklardan. İçimizdeki mezarlıklardan değil, yeni filizlenen bahçelerden.
Zamanında sesimin yankılandığı kuyular da genç kızların dilek kuyuları oldu. Hasret kaldığım çocukluğumla tekrar tanıştım, tahmin ettiğim kadar masum değil, ancak hâlâ yaşama hevesi taşıması içimi kıpır kıpır ediyor. Ve tabii ki parkları hâlâ çok seviyoruz.
Herkesi ve her şeyi affetme kararı da aldık. Şair çocuk, seni affediyorum. Acısını nasıl yönlendireceğini bilemeyen kadın, seni de affettim. Ve sen, başına buyruk kadın; seni bile affettim. Bendeki zincirlerinizi kırıyor ve sizi özgür bırakıyorum. Size bende yeni başlangıçlar yapma şansı tanıyor ve insanlığa olan umudumu tekrar kazanıyorum.
Şimdi ise bu kâğıdı yakıyorum kendi rızamla. İnsanlardaki zincirleri kırdığım gibi düşüncelerle olan bağımı da kesiyorum. Değişerek alevlendirebiliyorum içimdeki yaşama hevesini. Kâğıttan çıkacak alevi de buna benzetiyorum ve keyifleniyorum.
İçimdeki çocuğa engel olamıyorum, son sözlerimi alayım:
"Ne yapıyorsam bir nebze de olsa mutlu olmak için. Sen ne yüce bir şeysin sevgi! Sevginin sadece sözlüklerde kalmadığı, sevmenin amaç değil de hayatın güzel getirilerinden biri olması umuduyla... Herkesin kendi sevgi dolu ihtilalini yapması dileğiyle!"