Güneş, güneş, güneş! Bağır bağır! Güneş, diye bağır. Bağır ki duysunlar. Herkes duyuyor mu? Duyuyor işte onlar da, benim gibi görebiliyorlar artık güneşin ne kadar güzel olduğunu. Onlar da benim kadar şanslı. Güneş benim. Bana ait. Benim! Benim sayemde gördünüz onu. Bana ait. Ne bakıyorsunuz?
Ben belki tanrınız değilim, fakat güneş her doğduğunda bakış açınızı değiştirecek bir deliyim. Bu da benim hikâyem. Kafanız karışırsa hatırlayın ki bir deliyi anlamaya çalışıyorsunuz. Benim söylediklerimi değil, zihnimden geçen her kelimeyi olduğu gibi aktarıyorum size. Gördünüz mü, sizden daha dürüstüm. Kelimelerimle kimseyi kandırmıyorum.
Pişman ettiniz şimdi beni o baygın bakışlarınızla. Keşke göstermeseydim size onu hiç. Zaten sevdiklerimi de paylaşmayı sevmem ben. Sevdiklerim de yok ya zaten benim. En son ne zaman vardılar? Hep bir kişi sevdim. Hâlâ bir kişi severim. Tek kadın vardı, tek kadın kalsın. Despot dünya! Duysan ya beni... Nasıl mutlu olur, gemileri doya doya izlerim bir bilsen. Yıldız kaydığında adının heyecanından dilek dileyemez, "Aysun," derdim, yıldız kayar giderdi. Gözlerim doluyor adını hatırlayınca. Dün hiç gelmedi adın aklıma. Ama bu sokakta bir sürü insanı çevirdim kolundan tutup, esmeri de sarışını da bir içim su... Hepsi de sana benziyordu. Bağırdılar bana. Kimsenin kimseye güveni kalmamış. Kadınlar neden bu kadar korkuyor? İki tezgâhtar odun ve kemerle etimi kavurdular. Merak etme, güçlüyüm ben, öyle derdin diye hepsini savurup kaçtım. Arkamdan bağırdılar o herifler ama... Bir daha görürlerse beni burada, daha beter ederlermiş. Görmezler mi? Görsünler. Sen varsın bu sokaklarda. Beter olayım ama seni göreyim. Senden başka sayıklayıp düşüneceğim kimsem de yok. Adını unutmak istemiyorum, adındır beni yaşatan. Başka kimseyi bulamıyorum, bulmayayım da. Su içmem ama seni düşünürüm.
Aysun.
Sen niye paylaştın kendini? Ben sana kıymazdım yaklaşmaya. Diğerleri gibi bakarsın diye. Seni dinlerdim her gece, evinin balkonunda okurdun yazdıklarını. Kaç kış uyuyakaldım o balkonda. Sesini duyayım diye kimbilir kaç kere zatürree oldum da gittiğim doktor bana antidepresanlar verdi. Hiçbir antidepresanın dozajı sana aşkımdan fazla olamaz!
Güneşi seyredecektik daha. Sen yazmıştın. Bir sen bilirsin yazdıklarını, bir de ben zaten. Diğerleri ne bilsin senin güzelliğini. Sen yazdıkça bana da okumazdın. Ama ben bana okuduğunu kabul ederek iyileşirdim. Kendini öldürdün ama kötü şeyler bir noktada geçer. Hiç mi gelmedi aklına? Güneş mesela. Her gün göremeyiz onu, özellikle geceleri. Güneş, batıp doğabilen bir şey. İnsan battı mı bir kere, daha doğamaz yeniden. Aysun İsa değil ki iki kez gelsin dünyaya. Aptal kafam. Kıracağım bu kafayı. Bitsin düşüncelerim, bitsin. Aysun. Aysun. Aysun. Aysun, bak vuruyorum kafama. Kızıyorum kendime. Gör beni, Aysun bak, herkes beni izliyor artık. Bak artık tanınan bir tiyatro oyuncusu oldum. Hayal ederdik hep. Etmedik mi? Ettik işte, her hayalimde öperdin ya sen beni. Güvenirdin bana. "Sokak insanları! Abilerim ablalarım, küçük gözlerinden öptüğüm kardeşlerim, bana bakıııın! Size sesleniyoruuuuum! Aysun bana hep güvenirdi, "Ünlü olacaksın," derdi. Artık hepiniz tanıyorsunuz beni. Bakışlarınızdan biliyorum sizi. "Benim gibi olmak istiyorsunuz. Ne çok şanslıyım ben!" Acaba duydu mu hepsi? Çoğu dönüp dönüp bakıyor. Anlamadılar mı acaba beni? Limonatacının önünde beklerken geliyordu Aysun karşıdan bir gün. Biliyordum ki limonata alacak. Önceden aldığım limonatayı onun ince ellerine uzattım. Kabul etmeyişini açıkladı bana ama ısrarıma da yenik düştü. Sohbet ettik, uzunca bir sohbet. Hayallerimden bahsettiğimde beni ilk kez destekledi. Beni destekleyen ilk insandı Aysun. Yazdıklarını da anlamazdınız siz zaten. Oysa ne güzel yazardı Aysun. İnce uzun parmakları kalem tutardı. Kalem tutan parmaklı Aysun. Her gece sigara tüttürmek için çıkardı balkona ve "Doğmayan güneş, bak sana neler yazdım," diye seslenirdi. Ben kendimi, Aysun'un güneşi sanırdım, sonra fark ettim ki güneş, Aysun ve benim. Bir de anlatırdı yazdıklarını, oysa tek noktalama kaçırmazdım ben Aysun. Aysun gibi Aysun. Güneşe koşsam Aysun'un sıcak elleri gibi ısıtır mı beni? Hep hayallerimde okşadı saçlarımı, aldı yüzümü avuçlarının arasına. Geliyorum güneş, sana geliyorum.
Duracak şimdi bütün arabalar sana koştuğumu görünce, hem de saygıyla.
Saygıdeğer insanlar, sevgili güneş, ben şimdi Aysun için güneşe koşacağım, sormam gereken şeyler var ama... Yok yok şuradaki limonatacıya sesleneyim. Güleç bir abla, o beni anlar. Hem tanıyor kesin Aysun'u. Limonata prensesi Aysun! "Limon, limonatacı hanımefendi, Aysun geçti mi buralardan?" Soruyorum tekrar tekrar ama cevap yok...
Bir Aysun'lu cümle haram bana! Cevap ver kadın, cevap. Yine yanlış mı konuştum? Ne dedim ben, Aysun'u sordum işte, her sabah limonata içer giderdi buradan. Bazen akşam geldiğinde içtiği de bir gerçektir. Ama o tüm gerçeklerin en güzelidir. Ağzım aptal benim, anlamıyor, anlatamıyor! Al sana bir tokat. Zamanında dövmeyen şimdi dövermiş, öyle büyüttü beni atalarımız. Leylekler de ana ile babalarımız. Yamul ağzım. Yamul da yanlış konuşama bir daha Aysun'lu cümlelerde! Aysun duysa utanırdı benden şimdi. Bu abla da cevap vermiyor bana. Duymuyor mu beni? Bağırıp mı söylesem. Bağır bağır bağır! Abla, abla, abla! Abla, dedim, abiler geldi. Hep mi yanlış konuşurum. Doğru kelimeleri hiç mi bulamam aman ha! Sopalı abiler! Sopasızları sevmez beni. Bunlar da bir çeşit insan işte. Vurmayın bana, sırtım acıyor. Ayaklarım artık beni dinlemiyor. Dizlerim bükülüyor. Babam geliyor aklıma. Benim babam neden beni ziyaret etmiyor? Babalar güçlü kuvvetliyse beni neden sopalı abilerden kurtarmıyor? Sopalı abiler canımı yaktıkça babamı neden özlüyorum? Babamla ilgili sadece iki hatıram var benim, Sevgili Aysun. O benim yanımda olmayan kişiydi. Bana deli diyorlar ama ben bir babanın çocuğunun hep yanında olması gerektiğini bilen biriyim. Deli değilim, senin de dediğin gibi ünlü biriyim.
Ağzımda kum var. Toprak mı bu? Bunu yiyemem, niye ağzıma doluyor? Gözlerim açılmıyor. Gözlerim çamurla mı kaplı hâlâ? Oysa tüm gerçekleri biliyorum artık. Kollarımı kıpırdatamıyorum. Beni kim kıpırdatıyor?
Neden beyazdır duvarlar? Kaç duvar rengini yitirir bir sevgili için? Ben kendimi büsbütün... Yetmedi, şimdi elim kolum bağlı, vücudum da acı içinde... Aklımda adı. Buram buram her harfi. Duyduğum her kelimesi. Onu özlediğim için çiçeklerini suladığı suluğundan öptüm. Kim bağlamış beni? Hayır Aysun'a değil, kollarımdan kim bağlamış beni? Zincire vursanız da vazgeçmem Aysun'umdan. Gözlerim ağrıyor. Gözkapaklarım aşağı iniyor ben açmaya çalıştıkça. Kaşlarımdan başlıyor ağrı. Kaşların ne güzeldi senin Aysun! Keman kaşlım benim... Aysun'a mı getirdiler beni. Neresi burası? Gerçi ne fark eder Aysun yoksa nerde olduğumun. Aysun varsa her yer deniz, kıyısında martılar! Her yer mor begonya. Bin begonyası vardı Aysun'un, mor begonyası yoktu Aysun'umun. Nedenmiş diye sorsam çiçekçilere, hepsi der ki, begonyanın moru olmaz. Kırıldı içimin begonyaları. Köklerinden saldılar kendilerini.
– Daha iyidir şimdi. İki saat sonra yine iğnesini yapın.
Kimin bu ses? Bana mı diyorlar? İyi değilim ki ben. Çok kötüyüm çok. Aysun'umu özledim. Bin dalgadır ona duyduğum özlem, hiç durulmaz. İğne yapsanız da durulmaz. İğneciiiiiiiiiiiiiii! Gel hadi gel. Bırakın beni, arayayım onu. Çözün kollarımı. Buradan çıkınca söz gireceğim denize. İlk işim yüzme öğrenmek olacak. Ya da öğrenmem. Su üstünde de yürürüm ben. Yol beni mutlu etsin, takla atarım takla! Uyumak istemiyorum ben okuyucu! Kollarımdan, belimden, bacaklarımdan bağlamışlar beni bu yatağa. Uyumak istemiyorum okuyucu, sen de uyan!
Hatırlar mısın, balıklı gölde balık olsan boğulurdun demişti de sana o Çingene annen, kendini atmıştın beşinci kattan. Endamınla uzandın bir sokak boyu. İhtişamına herkes bakakaldı. Kimse dokunamadı da sana, o alçak beyaz önlüklüler aldı seni oradan. Mışıl mışıl uyuyordun. Saçların upuzun serilmiş, toprak olmuştu. Topraklı saçlarını okşadım yanına gelip diz çökünce. O kadar güzel görünüyordun ki kahkaha atmaktan alamadım kendimi. Güzellik karşısında gülünmeli ki kişi beğenildiğini bilsin. Hem ne yapayım, ben utanınca hep kahkaha atarım. Saçların topraktan ev ördü sana biliyorum. Zirvedeyken güzelliğin, sen sokaklar boyu kan akıttın. Hiçbir ölüm getirmez mi şimdi beni sana? Hiçbir kan? Kanından insanlar var etrafımda, hıncahınç bir kavga içindeyiz. Ben Aysun dedikçe, acı tüm bedenimde. Adın acının diğer adı mı Aysun? Demedin bunu bana. Kızma bana, limonata içen ince dudaklı Aysun'um. Sadece bulamıyorum seni, o yüzden kıstırdılar beni eli sopalı abiler. Neyse, konumuz Aysun. Tek bildiğim gerçek de Aysun. Her dakikasına ortak oldum onun, o da kalkıp sizin gibi bakmadı, güldü. Bana gülümseyen Aysun. Gel iğneci gel, kollarımın Aysun'lu yerlerine dokunma olur mu? Sen dokunmazsan benden sana gerçekler...
Sana Aysun'u anlatacağım.
İsim benzerliği ile okudum yazıyı, cidden aşırı etkilendiiiim. Kaleminize sağlık Saadet Hanım
Kalemine Sağlık Güzel İnsan... Yine Müthiş Bir Yazı Olmuş Dilerim ki Bu Kurgudur Çünkü Mükemmel Derecede Ürpertici....
Yapıyorsun bu işi !
Etkileyici, tüylerim ürpererek okudum.
Çok başarılı devamını dilerim
Çok güzel olmuş. Harika...
Kalemine sağlık yüreğine sağlık kilitlenerek okudum. Mükemmel
Saadeeeettt, bayılıyorum sana bayılıyorum mm
Okurken tüylerim diken diken oldu. Nasıl ya ?!
Vayyyyyyy sen biliyorsun bu işi