Haber Girişi : 22 Ocak 2019 14:22

Kendileriyle Savaşanlar

Kendileriyle Savaşanlar
Kitapların okunduktan sonraki yapılan yorumlarını çok dikkate alıyorum. Kitabın içinde yaşıyor o kişi, o yoldan yürüyor, manzaralarını seyrede seyrede yolculuğunu tamamlıyor. Yolculuk tamamlandıktan sonra da neler gördüğünü anlatıyor size. O yolculuğu, okuyan kişiden, oraya gidecek yolu öğreniyorsunuz, aynı manzaraya başka açılardan bakıyorsunuz ama, aynı manzaraya aynı açıdan bakacak ya da bakmış da olabiliyorsunuz. Herkes aynı şeyi anlayabilir, yeter ki birbirinin deneyimlerine, yürüdüğü yola kulak versin.

Stefan Zweig, Kendileriyle Savaşanlar'da, üç büyük dehanın ruhlarına inerek kendilerinin yaşarken anlatamadıklarını kitaba öyle bir dökmüş ki, onların ruhunu kalemine sığdırmış sanki. Şairliğinin hak ettiği değeri görmeden yaşamına veda eden Hölderlin'in hassas ruhunu anlatırken, Hölderlin'in şiirlerini yazdıktan sonraki yaralanmışlığına değiniyor. Yüksek bir yerden düşen kırılgan bir cam gibi... Hölderlin'in haykırışını da ekliyor Zweig, "Bakın, bir insanın yenik düştüğü en büyük savaşından biri budur," der gibi:

"Susuyorsun ve sabrediyorsun, zira seni anlamıyorlar,
Ey asil varlık! Toprağa bakıyorsun ve susuyorsun
O güzel günde, zira ah! Beyhude
Arıyorsun sana yakın olanları gün ışığında...
Büyük narin ruhların hiç bulunmadığı yerde."

Unutulmuşluğun, umursanmayışın, değersiz hissedilişinin acısını ve kendini bu sevgisizliğin buz tutmuş odasında hapsedilmiş gibi hissedip kalbini alev alev yakıp kül etmesiyle ölümünün sarsıcı tarafını iliklerinize kadar hissediyorsunuz.

Hölderlin'e nemlenen gözlerle veda ederken, Kleist'ı tanımaya başladığınızda gözyaşlarınız uçurumun kıyısına gelmiş gibi düşüveriyor kirpiklerinizden. Kleist'ın suskun kişiliğine, "Seni çok iyi anlıyorum," diyerek omzuna elinizi koymak geliyor içinizden. Onun kendini bu şekilde ifade etmesiyle yalnızlığınızı, bu çabanın beyhudeliğini yine anlıyorsunuz.

"Eksik olan, bir iletişim aracı. Sahip olduğumuz tek şey bile, dil bile buna yeterli değil, ruhu resmedemiyor, bize aktardığı sadece kırık dökük parçalar. Bu yüzden, ne zaman birine içimi açacak olsam dehşete benzer bir duyguya kapılıyorum."

Her zaman hakiki olmak isteyen ve bu yüzden suskun kalan Kleist, bana şunu düşündürtüyor. İnsan suskunken kendini vahşi köpeklerle aynı kafese kapatıyor. Onlarla boğuşurken güçlü olmayı öğreniyorsun. Çünkü onları susturmaktır kendini susturmak. Kleist'ın Hölderlin gibi dışlanması, umursanmayışı ve yine sevgisizliğin ağır yükünün altında ezilişinin çaresini ölümün mutluluğuna erişerek bulmasını, iç burukluğuyla okuyorsunuz. Ve son veda mektubunda kız kardeşine olan sitemini yazarken vazgeçişini, kendisinin mutluluğa giderken bir başkasını üzmesinin haksızlık olacağını düşünüp bundan vazgeçecek kadar büyük bir kalbin varlığını, derin bir iç çekişle elinizi kalbinize koyarak bir kenara bırakıyorsunuz kitabı. "Hayatın en sevgiye aç insanı sevgi dolu bir ölüm özlemiyle yaşamıştır," diye eklerken Zweig, dehşete düşüyorsunuz o anda.

Nietzsche'ye geldiğinizde ise, hakikati arayan bir insanın yolculuğunu okurken şunu haykırmak istiyorsunuz: "Her şeyi anlama, bak her şeyi anladığın zaman, her şeyi gördüğün zaman yaşamak ıstırap verir." Nietzsche bu ıstırabın müptelası olarak, kendi kendini imha eden bir bomba gibi bu yola adamışlığına beraber katılıyorsunuz. Nietzsche için, kendini oluşturabilmek için sürekli kendini yıkmak zorunda olduğunu söyleyen Zweig'a yürekten katılıyorsunuz. Kendi ruhunun varlığındaki o derinliğe inip üst insanı arayan Nietzsche'nin de sevgisiz bir çemberin içinde alev alarak yanışını okurken anlıyorsunuz ki sevgisizlik insana kendini kazandırırken, aynı zamanda hayata karşı kaybettiriyor.

İşte bu üç dâhinin ortak bir noktada buluştuğu o yer, beni derinden etkiledi. Zweig'a olan hayranlığım bir kez daha işledi içime. Biyografi tarzı bir kitaba ayrı bir hayat vermiş bu büyük yazarın Kendileriyle Savaşanlar kitabını kesinlikle tavsiye ediyorum. Kalbim yorgun düştü okurken ama buna değer.

(Stefan Zweig, Kendileriyle Savaşanlar - Hölderlin, Kleist, Nietzsche, Çev.: Nafer Ermiş, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 15. Basım, 2018, 366 s.)

Jasmin
Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.