Faşizm yıllarında satranç

 

Bu yazımızda, ünlü yazar Stefan Zweig'ın ölmeden önce yazdığı son kitabı olan ve ilk baskısı 250 adet yapılan Satranç'ı inceleyeceğiz.

 

Hikâye, New York'tan Buenos Aires'e giden bir yolcu gemisinde geçer. Yolculardan dünya satranç şampiyonu Mirko Czentoviç ile Dr. B. hikâyenin ana karakterleridir ve geçmişlerine ilişkin bilgiler verilmektedir. Bu karakterlerle birlikte anlatıcı ve anlatıcının satranç şampiyonunun geçmişi hakkında yeterli bilgiye sahip olan arkadaşı ile zengin bir işadamı olan McConnor diğer karakterlerdir.

 

Anlatıcının ilk ilgisini çeken kişi, dünya satranç şampiyonudur. Şampiyonun geçmişini, onu tanıyan arkadaşından tüm detaylarıyla öğrenir. Mirko Czentoviç; taşralı bir denizcinin çocuğudur. Babasının ölümünden sonra bir papaz tarafından büyütülür. Papaz, arkadaşı olan bir başçavuşla hemen her gece satranç oynamaktadır, Mirko da devamlı olarak ilgisizce onları seyretmektedir. Papazın bir gece aniden işinin çıkması üzerine başçavuşun alaycı bir şekilde, "E, oyunu bitirmek ister misin bakalım!” demesi üzerine, Mirko satrançtaki ilk rakibini üst üste yenme başarısı gösterir. Önce kasabasında, sonra ülkesinde, daha sonra da komşu ülkelerde en büyük ustaları yenerek gitgide kendini geliştirmiş ve dünya şampiyonu olmuştur.

 

 

Onu tanıyan diğer kişi, Mirko'yu şu cümlelerle anlatmaktadır:

"Mirko, çok ağır çalışan beyniyle en basit ders konularını dahi içinde tutabilecek güçten yoksundu. Hesap yapması gerektiğinde, on dört yaşına geldiğinde bile parmaklarının yardımına başvurmak zorunda kalıyordu, kitap veya bir gazete okumak ise artık yeniyetmelik yaşına varmış çocuk için hâlâ özel bir çaba harcamayı gerektiriyordu. Öte yandan Mirko, kesinlikle isteksiz veya inatçı olarak nitelendirilemezdi. Kendisinden ne isteniyorsa söz dinleyip yapıyordu; su getiriyordu, odun kesiyordu, başkalarıyla birlikte tarlada çalışıyordu, mutfağı derleyip topluyordu ve istenen her hizmeti, insanı kızdıran ağır bir canlılıkla da olsa, güvenilir bir biçimde yerine getiriyordu. Fakat bu kalın kafalı çocuğun iyi yürekli rahibi en çok kızdıran yanı, sergilediği mutlak anlamda umursamazlığıydı. Mirko kendinden özel olarak istenmedikçe hiçbir şey yapmıyordu, asla bir soru sormuyordu, öteki oğlan çocuklarla oynamıyordu ve açıkça belirtilmedikçe kendisi için herhangi bir meşguliyet aramıyordu; ev işlerinden verilenleri bitirdikten sonra otlaktaki koyunların gözlerindekini çağrıştıran o bomboş bakışlarla ve çevresinde olup bitenlerle en ufak şekilde ilgilenmeksizin odada öylece oturuyordu.” (s. 3)

 

Kişi, yer, mekân tanımadan satranç oyunundan para kazanmak isteyen Mirko Czentoviç'i, satranç oyununa düşkün, hırslı ve oldukça zengin McConnor'u aracı yaparak oyun oynamaya razı ederler. İddianın bedelini McConnor üstlenir. Mirko'ya karşı birkaç kişiden oluşan grup, tüm çabalarına rağmen her seferinde oyunu kaybeder.

 

Şampiyona ikinci oyunu oynamayı teklif ederler. "Siz paradan haber verin! Ben her zaman hazırım," diyen şampiyon ile ikinci oyunun randevusu alınır. İkinci oyun oynanırken yanlarına gizemli bir kişi gelir ve şampiyonun karşısındakileri yönlendirerek kaybetmek üzere oldukları oyunu berabere bitirmelerini sağlar.

 

 

Hikâyenin bu bölümünde, gizemli bir kişi olan Dr.B.'nin satrançta geldiği seviyenin hikâyesi anlatılır. Hikâyenin en önemli ve heyecanlı yeri de bu kısımda başlar. Dr. B., yaşadıklarının detaylarını anlatıcıyla paylaşır. Avusturya'yı işgal eden Hitler yıllarını anlatmaya başlar:

"Nasyonal Sosyalistler, ordularını bütün dünyaya karşı silahlandırmadan çok daha önce bütün komşu ülkelerde aynı ölçüde tehlikeli ve eğitimli orduyu, zarar görmüşlerden, geri plana itilmişlerden, aşağılanmışlardan oluşan bir lejyonu örgütlemeye koyulmuşlardı. Hitler yanlısı ve "hücre" diye adlandırılan birimler her resmi daireye, her işletmeye gizlice yerleştirilmişti. Dinleme elemanları her yerdeydi. Biz tüm önlemlerimizi almıştık. Ne yazık ki çok geç öğrendiğime göre bizim dikkat çekmeyen büromuzda bile adamları vardı. Gestaponun  çoktandır benimle ne kadar dikkatle ilgilendiğini fark etmiştim. Hitler Viyana'ya girmezden bir gün önce SS'ler tarafından tutuklandım."

 

Kısacası, yakalanışını ve yaşadıklarını anlatan Dr. B., Avusturya'nın hatırı sayılır bir ailesinin şirket faaliyetleri nedeniyle bir otel odasına hapsedilir. Odasında kitap, dergi, kalem, kâğıt benzeri materyaller yasaklanmıştır. Düzensiz olarak sorgulanmaktadır; bazı geceler ansızın yatağından kaldırılarak sorgucuların karşısına çıkarılırken, bazı günlerde ise gün ortasında saatlerce sorgucuların odasının önündeki kapıda ayakta bekletilerek, artık onun için işkence haline gelen sorgulara alınmaktadır.

 

Bir defasında yine koridorda bekletilirken askıda bulunan sorguculardan birisinin ceketinin cebinde belli belirsiz gözüken bir kitabı fark eder ve kitabı çalar. Çaldığı kitabın ne konusunu, ne de adını bilmektedir. Ama hiç değilse odasında biraz bir şeyler okuyabilecektir. Kitabı kemer bölgesine sıkıştırarak sorguya girer ve odasına döner. Ancak odasına döndüğünde kitabın satrancın 150 hamlesinin yazıldığı bir kitap olduğunu görünce hayal kırıklığına uğrar. Boş bir odada, hiçlik içinde boğulurken meşgul olacağı yeni oyuncağından tüm hamleleri ezberler. Sayı ve harflerden oluşan kitap sayesinde, iki kişiyle oynanan bu oyunda hem oyuncu hem de rakip olmuştur. Oyunda iki kişinin yerine oynamasından dolayı zihni gibi kişiliği de ikiye bölünür. Bu nedenle "satranç zehirlenmesi" hastalığına yakalanır, bilincini kaybeder ve hastaneye kaldırılır. Ailesini tanıyan bir doktorun yardımıyla da hapisten kurtulur.

 

Gemide satranç oyununa müdahale etmesi, onun satrançta ustalarından biri olacak kadar gelişmiş olduğunu göstermektedir.

 

Dr. B., ilk oyunda satranç şampiyonuyla oynadığı maçı kazanır. Şampiyon Mirko onu ikinci maça davet eder. İkinci maçta ilginç bir olay ve hapisteyken yakalandığı  hastalığı nükseder, saçmalamaya ve yanlış oynamaya başlar.

 

 

Anlatıcı burada devreye girer: Geçmişte Dr. B.'nin anlattığı ve doktorun artık "satranç oynamama" tavsiyesinden bahseder. Dr. B., anlatıcının tavsiyelerine uyar ve nezaket kuralları içinde oyunu terk etmek zorunda kalır. Ve bu oyun artık onun için son oyundur.

 

Bu kitabın müthiş tanımlamalarından biri de satrancın Dr. B. tarafından eksiksiz bir cümleyle anlatımıdır:

“Satranç; insanoğlunun icat ettiği öteki bütün oyunlar arasında kendini bağımsızca rastlantının her türlü tiranlığın dışında tutan zafer taçlarını yalnızca tine ya da daha doğru bir deyişle tinsel yeteneğin belli bir türüne sokan tek oyundur ve eserleri bulunmayan tek sanattır." (s. 12)

 

Satranç; klasik öykü tarzında yazılmış, kurgunun mükemmele yakın olduğu ve canlandırılan karakterlerin üstün bir psikoloji bilgisiyle analiz edildiği, faşizmin en iyi becerebildiği aşağılık işkencelerin ustaca anlatıldığı ve psikolojik hastalıklara yakalanarak kaybolup giden bir yaşamın ustaca kurgulanmış bir öyküsüdür.

 

Küçüklüğünde sıradan, alelade bir çocuk olan Mirko Czentoviç'in satranç oyunu sayesinde para kazanma hırsıyla seçici olmadan herkesle para için oyun oynaması ve bu oyuna ortaya para koyarak aracılık eden zengin ve hırslı bir kişilik olan McConnor vasıtasıyla kapitalizm eleştirilmiş; buna karşılık hırsları yüzünden hümanist, naif bir karakter olan Dr. B.'nin eski hastalığının nüksetmesine neden olmuşlardır. Çünkü Dr. B.; Hitler'in aşırı milliyetçi, antisemitik, ırkçı, antikomünist ve antikapitalist, faşist ideolojisi sonrası onun ve alçak taraftarlarının öldüremediği, ancak yaşamı boyunca psikolojik sorunlarından kurtulamayan milyonlarca insandan biridir. Kitabı basit bir satranç hikâyesi olmaktan çıkaran ve büyük bir insanlık dramı haline getiren olgu da budur.

 

(Stefan Zweig, Satranç, İstanbul: İş Bankası Yayınları, 2013)

 

 

 

 

 

 

 

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.