Pencerenin buğusunu sildim. Ayazı varsa güneşi de vardı sokakların, aydınlıkları vardı.
Önce zihnimden, sonra gözlerimden kaldırdım bütün buğuları.
Akşam inmek üzereydi. Annesine kavuşuyordu güneş; ışıl ışıl gülümsüyordu ağaçlar sırf bu yüzden.
Ve zil çalıyordu dağların etekleri.
Hüzün geceye karışıyordu, umut yarına göz kırparken ufuktaki kızıllık ılık yarınları müjdeliyordu usulca.
Usulca karıştım ben de umuda.
Hem kederin nesi vardı, uzun uzun 'ah' sesinden başka.
Yeşiller doldurdum ceplerime, rüzgârda gözüme kaçan tozları da pembeye boyadım uzarken gece.
Paletimde kuş sesleri, ceplerimde al bir tayın yelesi, doludizgin püskürttüm neşemi ağarırken tanyeri.
Göğün düşsel tavanına avuçlarımla kondurdum ebemkuşaklarını bulutların arasına.
Sözlüklerden yontup en güzel sözcükleri bağladım ağaçların dallarına Hıdrellez niyetleri gibi.
İki harfine dokunmadım yalnızca:
Ah!