TEFRİKAHaber Girişi : 18 Mart 2025 20:08

Babam

Babam
Ressam Bünyamin Pehlivan'ın "Duvarlar ve Anılar" yazısından yola çıkarak başlattığı, kâh hüzünlü kâh eğlenceli öyküleri devam ediyor... Pehlivan, bu kez bizi 1965 Eylül'üne götürüyor.

Oğlumla son telefon görüşmelerimizin birinde bana, "Baba, genellikle politik ve güncel sorunlar üzerine yazılar yazıyorsun. İnsanlar artık bu gibi konulardan bıkmış durumda. Örneğin, anılar olabilir; buna benzer yazılar yazsan olmaz mı?" dediğinde hiç düşünmeden şu yanıtı vermiştim: "Tamam, haklısın da, öyle bir ülkede ve zamanda yaşıyoruz ki, durmadan gündem değişiyor ve bu değişimler hep olumsuzluklarla, adaletsizliklerle ve sıkıntılarla dolu ki bunları yazmak zorunda hissediyorum kendimi ister istemez."

 

Evet, gerçekten de artık insanlar usanmışlar, güzel bir şeyler görmek, duymak istiyorlar.
Konu, baba-oğul sohbetine gelince, ben de babam için yazayım dedim.

 

 

Babam, altmış yıl önce vefat etti, 1965 Eylül'ünde, Trabzon'da. Kırk üç yaşındaydı öldüğünde; ilk kalp krizine yenik düşmüştü.
Günlerden pazartesiydi, okullar o gün yeni öğretim yılına başlamıştı. Beş erkek çocuğun en küçüğü o gün ilkokula başlamıştı ve küçük oğlunun okula başladığı ilk gününü görememişti.

 

Fazla mesaiye kalıyordu akşamları, memurdu. Eve geldiğinde abim ve ben dışında kardeşlerim uyumuş olurdu. Evimizin küçük avlusunda oturuyorduk, birden rahatsızlandı. Abim, "Hemen bir taksi çağırayım, hastaneye gidelim," dedi ve çıktı. Birkaç dakika sonra babam, "Boşuna gitti, bir şeyim yok benim," deyip abimi çağırmak üzere peşinden çıktı.

 

Ondan sonrasını abimin anlattıkları ile biliyorum: "Oğlum boşa telaş ettiniz, geçti, bir şeyim yok!" deyip gökyüzüne başını kaldırarak, "Ne güzel bir hava, görüyor musun?" diyerek derin bir nefes alıyor ve yıkılıyorken abim tutuyor; ama boş, o son nefesle hayata da veda ediyor.

 

İnanamadım öldüğüne, kefeni aralayıp yüzüne bakıyor, başımı kalbine koyup ses duymak istiyordum. Alışamadım ölümüne...

 

 

Benim babam bir başkaydı, her şeyden önce insandı. O, babasını hiç hatırlamıyor. Bir bey torunu, bey oğluydu. Dedesi büyütmüştü babamı. Kayseri Develi Lisesi'nde öğrenciyken dedesini de kaybedince okulu bırakmak zorunda kalıyor.

 

Çok yakışıklı bir adamdı. Köyde ve çevrede Pehlivan ailesini bilmeyen, saygı duymayan kimse yoktu.

 

Feodal bir toplumda, feodal yapıyı reddedip çok varlıklı birisiyken memur olmayı seçmiş. Yardımsever, kimsenin kötülüğünü istemez ve de çok hassas bir ruha sahipti. Beni çok sevdiğini bilirdim, belki de babasının adını bana verdiği içindir, ya da bana öyle geliyordu.

 

Akrabalardaki ve çevredeki tüm okumuş, öğrenim görmüş kişilerin velisiydi: Köy Enstitüleri'ne ellerinden tutup onlara kefil olmuş, yerleştirmiş, bazıları bu sayede öğretmen olmuş. Yaz tatillerinde memleketimize geldiğimizde her gün bir şölen havasında geçerdi.

 

 

Her şeyiyle örnek bir insandı babam; bunun içindir ki büyük oğluma, hayatta en sevdiğim insanın, babamın adını vermiştim.

 

Baba, sevgi ile bizi büyüten bir kök, güçlü bir kanat ve sönmez bir sevgi verendir; acılara gülendir.

 

Haksızlığa karşı dimdik, onurla direnirdi. Son yıllarını sürgünlerde yaşadı bu yüzden.

 

"Baba başta taç imiş, her derde deva imiş, bir evlat pir olsa da babaya muhtaç imiş."

 

Altmış yıl oldu; özlemle anıyor, arıyorum. "Ben hayatta en çok babamı sevdim."

 

14.02.2025

 

Bünyamin Pehlivan

 

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.