Yirminci Yüzyıla Gazel (*)
Nerede kaldı erkeklik yuh olsun be
Başını alıp gittin ya sen de işte
Yirminci yüzyıl tüm insanlık için kayıp bir yüzyıl oldu. İki dünya savaşının acıları, yıkımları, ardından gelen etnik, din ve mezhep farklılıklarına dayalı bölgesel çapta savaşlar ve terör..
Sanayi devriminin ardından teknolojinin gelişmesi ve bu gücü elinde bulunduran devletlerin öteki devletleri acımasızca, vahşice sömürmesinin yanında, kapitalizmle birlikte emperyalizmin de zirve yaptığı bir yüzyıl.
Dinin hayattan kovulmasıyla birlikte, din dışı bir hayatın tüm dünyaya dayatılmasını amaçlayan kültürel emperyalizm sonucunda tüm insanî değerlerin yok olması, manevî alanların yerini hazcılığın ve maddeciliğin doldurması; Tanrısız, seküler bir sistemle, bütün güzellikleri ortadan kaldırarak çirkinliği, gayri ahlâkiliği, vicdansızlığı abideleştirmesi, yine yirminci yüzyılın marifetlerindendir biridir.
Doğanın tahribiyle birlikte suyun, havanın, toprağın ve gıdanın zehirlenmesi; fiziksel ve ruhsal hastalıkların artması. Yabancılaşma ve yalnızlığın kahredici bir kadere dönüşmesi... Bundan tam yirmibeş yıl önce 23 Şubat 1993 tarihli bir gazetede şöyle bir haber okumuştum: ?2050 yılında kentler tek kişilik dairelerden oluşacak gökdelenlerle dolacaktır.? Halbuki 2050 yılına varmadan, daha şimdiden 1+1 daireler yüksek fiyatlarla kapışılıyor bugünlerde. Oysa, yetmişli yıllarda Nuri Pakdil, tam da bu durumu büyük bir öngörüyle şöyle dile getiriyordu: ?Gökdelenler, kentin yalnızlığa yenildiğinin belgesidir. Daha yapılacak gökdelenlerle birlikte, bu gökdelenlerin hepsi, göğe uzanmış bir bir yakarışın, eşyanın yakarışının simgesi gibi, doldururlar yalnızlık belgesini. Kent sonunda yenildi yalnızlığa. Yirminci yüzyıl, ıssız, boğuk, irin dolu bir mağaradır. Karanlığı sezebilmek için hiç yorulmamış bir us gerekli. Artık kentle doğa tanımıyor birbirlerini: araları açık.?(Biat II,s.68)
Bugün de görüldüğü gibi yirminci yüzyıl tüm olumsuzluklarını daha da katmerleştirerek yirmi birinci yüzyıla aktardı. Uruguaylı yazar Eduardo Galeano ?Ayna? adlı eserinde şu tespiti yapar: ?Barış ve adalet haykırarak doğan yirminci yüzyıl, kanın içinde boğulmuş olarak öldü ve bulduğundan çok daha adaletsiz bir dünya bıraktı arkasında... Yine barış ve adalet haykırarak doğan yirmi birinci yüzyıl da önceki yüzyılın izinden gitmekte...?
Yirminci yüzyılın bizim nazarımızda daha yıkıcı, daha acıtıcı ve öfkemizi daha kabartıcı bir görünümü var. İslâm âlemi bu yüzyılın başında dağıldı. Büyük deletimizin yıkılmasıyla dünyanın dengesi bozuldu. Adalet, eşitlik, özgürlük, kardeşlik kavramları İslâmî içeriklerini kaybetti. Sadece toprak yönündenden küçülmedik, Batı?nın kültür emperyalizmiyle birlikte hayallerimiz, ruhumuz ve hakikat algımız da küçüldü. Tüm medeniyet değerlerimizden kopartıldık ve bunların yerine ikame edilen kurumsallaştırılmış saçma bir hayatı yaşamaya zorlandık. bozgun öyle kökten, öyle derinden işletildi ki doğrulup sorgulamadan ve yüzleşmeden çekip gitti yirminci yüzyıl. Hem de Nuri Pakdil?in dediği gibi: ?Nerede kaldı erkeklik yuh olsun be / Başını alıp gittin ya sen de işte?
(1) Osmanlı Simitçiler Kasîdesi 25
Artık dingin bir yaşamın gerilerde kaldığını ifade eden Nuri Pakdil, şu tespiti yapar: ?Ahlâk. Yirminci yüzyıl belki de en çok bunu bozdu insanda. Öldürme yaygınlaştıkça, birbirimizi öldürdüğümüzü gördükçe, buna tepki olarak yok etmeye başladık ahlâkı. Yirmidört saat ahlâklı kalabilen insan çok azdır. Dün tanıdığınızı bugün tanıyamaz oluyorsunuz. Ben de başkası için öyle oluyorum belki. İlişkilerin de sağlıklı kalabilmesi ahlâka bağlı. Ahlâktan yoksunluk çürütüyor ilişkilerimizi. Kişiler arasındaki ilişkiler, kümeler arasındaki ilişkiler bu temel yasanın dışında değil ki.? (Biat II,s.163)
Nuri Pakdil, başını alıp giden yirminci yüzyılı kişileştirir adeta. Onu, kendini yarı yolda bırakan bir dava arkadaşının yerine koyar ve yakasından tutup sarsmak, hesap sormak ister. Yüzleşmekten kaçınmaz. Onu yoğun bir biçimde eleştirir: ?XX. Yüzyıl yığdı, yuvarladı önümüze: kartonla, taşla, çimentoyla. Kirlenmemiş duvarlar istiyorum. İnsanın, Allah?a doğru koşuşunu engelleyen barikatların kaldırılmasını istiyorum. Sağa sola, öne arkaya, yukarıya aşağıya, bir bu yana bir öte yana yumruklar indire indire, kitapların sayfalarından, onurlu bakışlardan. Şirketeslimolmamışvicdanlarla.[doğru: Şirketeslimolmamışvicdanlarla.] yürümek istiyorum. İçimdeki öfkeyi yapıtlarla açıklamak istiyorum. Dalgaların bir üst aşamaya sıçratılması gerekli: Tarihin çöplüğüne atılacak maddelerin birer birer teşhir edilmesi gerekli. İyice kafana yerleştir ki, insanoğlu, Türkiye özelinde ve tüm yeryüzünde ruhun ebedî üstünlüğü mutlaka ortaya çıkacak, bu sönmez ışıltılarla Türkiye özeli ve tüm yeryüzü geneli pırıl pırıl aydınlanacaktır. Çünkü Dinî Muhayyele baştanbaşa estetik donanımlı. Ve, değişmeyen yasa: cüz?î kurtuluş yok; kurtuluş: küllî.? (Otel Gören Defterler 6/ Yazmak Bir Mûcize, s.66-67)
Nuri pakdil, tiyatro oyunlarında da yirminci yüzyıl eleştirisini ve sorgulamasını sürdürür: Korku oyununun girişinde ?XX. Yüzyıl Tutuklandı?, Put Yapımevleri oyununda ?XX. Yüzyıl Yargılanıyor? Kalbimin Üstünde Bir Avuç Güneş oyununda ?XX. Yüzyıl Hücrede? önermeleri yer alır.
?Müslümanların Gerilemesiyle Dünya Neler Kaybetti? adlı kitabın yazarı Hindistanlı âlim Ebu?l Hasen en-Nedvî?nin şu çağrısı gidişatı durdurmak için bilinçsel bir uyandırmadır: ?Ey İslâm dünyası! Daha ne zamana kadar eski dünyayı fethettiğin o muazzam enerjini, sınırlı, dar sahalara harcayacaksın? Daha dün devletler ve medeniyetler kuran o eşsiz gücünü, daha ne zamana kadar dalgaları kudurarak birbirini yiyen bu dar vadinin çerçevesine sıkıştıracaksın? Eğer gençliğimiz o ruhla bezenirse, Asr-ı saadet ruhu yeniden canlanacak ve hiçbir şeyi eskiye benzemeyen yeni bir dünya kurulacaktır.?
İnsanlığın bir yüzyılı daha kaybetmeye hiç mi hiç tahammülü yok.
*Osmanlı Simitçiler Kasidesi-25
11.01.2018 13:52:00