Karton Kale | 1. Bölüm

Mehmet Ferah'ın sıradışı anlatımıyla 'Tefrika' köşemizin ilk öyküsü olan 'Karton Kale', her hafta yeni bölümleriyle sizlerle...

KARTON KALE | 1. BÖLÜM

 

Hava kararmaya başlamıştı. Kâğıtları yüklediği el arabasının ağırlığı omzunu iyice acıtıyordu. Çıkmaz sokağın sonundaki binanın önüne geldiğinde, işe yarar kartonların umduğundan daha fazla olduğunu görüp gülümsedi. Çöp varilinin yanındaki dağınık kartonları toplayıp arabaya yerleştirdi; kirden katılaşmış eldivenlerini çıkardı ve alnından süzülen teri elinin tersiyle sildi. El arabası tepeleme dolmuştu.

 

Yorgunluk iliklerine kadar işlemişti. Derin bir nefes aldı ve içindeki kızgınlığı bir anda çıkarırcasına üfledi. Eldivenlerini tekrar takıp el arabasının tutma yerini kavradı, aşağı doğru asılarak dengesini sağlamaya çalıştı. Tıkabasa dolu arabayı çekerken alnından süzülen tuzlu damlalar gözlerini yakıyordu. Gözlerini kırpıştırıp kuruyan dudaklarını diliyle ıslattı.

 

İlkokuldayken sınıfın en zeki öğrencilerindendi; öğretmeninin gözdesi, ailesinin gurur kaynağı, arkadaşlarının ilgi odağıydı. Okuyabilseydi şu sıralar liseye gidiyor olurdu. Ancak onun 'keşkeleri' düşünecek, hayal kuracak veya tüm olanları sorgulayacak vakti yoktu. Hem neyi, nasıl değiştirebilirdi ki? İlahi bir gücün binlerce hayatın akışını değiştirmesiyle zorlaşan yaşamlarına engel olabilecek bir kudret de yoktu zaten.

 

Binlerce enkazın altında on binlerce ailenin hayalleri son bulmuştu. Elini hırkasının cebine götürüp parmaklarını dibine doğru ilerletti ve yumuşak plastik bölümünü tutarak aradığı nesneyi çıkardı. Artık alnından süzülen terle birlikte gözyaşları da yanaklarını ıslatıyordu.

 

Ona yalnızlığını unutturan hayallerine dalmışken, daracık sokakta pervasızca gelen bir araba, kartonların yola taşan kısmına çarpıp duraksamadan devam etti. Kartonlardan birkaçı yolun ortasına savrulmuştu. Kâğıt arabasını kaldırıma yanaştırıp yolun kenarındaki kartonları topladı ve arabayı çevreleyen çuvala bastırdı. Bir süre peş peşe gelen arabaların geçmesini bekledi, sonra yolu kolaçan edip dikkatle yürüdü. Topladığı kartonları koltuğunun altına yerleştirdi; beklediğinden daha fazla dağılmıştı.

Sonunda hepsini toparlayıp kaldırıma birkaç adım kalmıştı ki koltuğunun altındakilerden bazıları tekrar düştü. Eğilip onları almak isterken birkaç parça daha düştü. Başını kaldırır kaldırmaz ani bir fren sesi duydu ve kalçasındaki acıyla birlikte geriye doğru savruldu.

 

Bir süre kendine gelemedi, içinde bulunduğu durumu anlamaya çalıştı. Başında toplanan insanların kendisine endişeyle baktığını bulanık da olsa görebiliyor, ama yüzlerini seçemiyordu. Aralarından birkaç kişi onu bir otomobile taşırken etraftakilerin uğultusu, anlayamadığı bir komut gibi kulaklarında azalarak silindi.

 

***

 

Uyandığında, kalçasındaki sızıyla inledi ve sağ tarafına dönmeye çalıştı, ama ağrının artmasıyla vazgeçti. Başının üzerindeki pencereden süzülen zayıf ışık ve tavanda asılı ampulün yetersizliği, nerede olduğunu anlamasını zorlaştırıyordu. Burası bir hastane odasına ya da eve benzemiyordu. Burnuna gelen yoğun küf kokusu bulunduğu yeri hatırlattı; kartonları satmak için geldikleri depodaki kırık dökük eşyaların arasında olduğunu anladı. Kendisine çarpan arabaya bindirildiğini hatırlıyordu ama sonrasında ne olduğu veya buraya nasıl geldiği hakkında bir fikri yoktu. Arabadan anladığı kadarıyla varlıklı sandığı bu insanların onu neden hastane yerine bu izbe yere getirdiklerini anlamıyordu. Takatsizdi, düşüncelerini de toparlayamıyordu; ancak amcası onu merak edip mutlaka arayacaktı. Bir an önce doğrulup eve gitmesi gerekiyordu, yoksa bitmek bilmeyen sorularla yüzleşmesi kaçınılmazdı. Bir kez daha kalkmayı denedi, fakat yerinden kıpırdayamadı; her hareketi acı veriyordu. Sağ tarafında giderek belirginleşen ayak seslerini duyunca başını o yöne çevirmeye çalıştı. Karaltı halinde yaklaşan bir silueti fark etti. Tanıdık gelmemişti; kâğıtları teslim etmeye geldiğinde gördüğü adamlara benzemiyordu.

 

[1. Bölüm'ün sonu]

 

Mehmet Ferah

 

 

 

 

 

 


30.10.2024 04:44:30