Uyandığında, kalçasındaki sızıyla inledi ve sağ tarafına dönmeye çalıştı ama ağrının artmasıyla vazgeçti. Başının üzerindeki pencereden süzülen zayıf ışık ve tavanda asılı ampulün loşluğu, nerede olduğunu anlamasını zorlaştırıyordu. Burası bir hastane odasına ya da eve benzemiyordu. Burnuna gelen yoğun küf kokusu, bulunduğu yeri hatırlattı; kartonları satmak için geldikleri depodaki kırık dökük eşyaların arasında olduğunu anladı. Kendisine çarpan arabaya bindirildiğini hatırlıyordu ama sonrasında ne olduğu veya buraya nasıl geldiği hakkında bir fikri yoktu. Arabadaki varlıklı sandığı bu insanların onu neden hastane yerine bu izbe yere getirdiklerini anlamıyordu. Takatsizdi, düşüncelerini toparlayamıyordu; ancak amcasının onu merak edip arayacağını düşünüyordu. Bir an önce doğrulup eve gitmesi gerekiyordu, yoksa bitmek bilmeyen sorularla yüzleşmesi kaçınılmazdı. Bir kez daha kalkmayı denedi, fakat yerinden kıpırdayamadı; her hareketi acı veriyordu. Sağdan giderek belirginleşen ayak seslerini duyunca başını o yöne doğru çevirmeye çalıştı. Karaltı halinde yaklaşan bir silueti fark etti. Tanıdık gelmemişti; kâğıtları teslim etmeye geldiğinde gördüğü adamlara benzemiyordu.
[Bölüm sonu]
Mehmet Ferah