Georges Perec'in el değiştiren tabloları

Georges Perec'in 'Harikalar Odası', bir koleksiyoncuyu ve onun koleksiyonunu anlatıyor ve kitapta 'anlatı akrobatı' olarak nitelenen yazar, beklenmeyen bir sonla okuyucuyu şoka sokuyor.

Her yazardan ve ödüllü yazarlardan bir kitap okuma düşüncemden dolayı Georges Perec'den Harikalar Odası'nı okudum. Neden bu kitabını seçtim? Adı ve kapak resmi cazip geldi. Kapak resminden dolayı tablo ve resim sanatıyla ilgili olduğunu tahmin ettim ve haklı çıktım.

 

Kapak resmi olarak Cornelis de Baelleur'nun Bir Koleksiyoncu Galerisi isimli tablosunun (Flaman Okulu, 1637) bulunması, kitabın ismindeki Harikalar Odası'na pek güzel bir örnek teşkil ediyor. Louvre Müzesi Resim Bölümü'nün (envanter numarası MI 699) sahibi olduğu bu eser, 22 Mayıs - 23 Eylül 2013 tarihleri arasında L'Europe de Rubens, Louvre - Lens'te sergilendi.

 

Peki Georges Perec kim? Kısaca bakalım:

 

Georges Perec (7 Mart 1936 Paris - 3 Mart 1982 Paris), Fransız deneme, inceleme ve roman yazarı. Babası II. Dünya Savaşı sırasında Fransız ordusunda askerdi. Babasını savaş sırasında, annesini ise Auschwitz'te Nazi soykırımında kaybetti. 1942 yılında halası ve eniştesinin bakımına giren Perec, 1945 yılında da onlar tarafından resmi olarak evlat edinildi. Sorbonne Üniversitesi'nde tarih ve sosyoloji eğitimi alırken, La Nouvelle Revue Française ve Les Lettres Nouvelles gibi ünlü edebiyat dergilerinde incelemeleri ve denemeleri yayımlanmaya başladı. 1978 yılında yazdığı Yaşam Kullanma Kılavuzu Medici Ödülü'nü kazandı. 1965 yılında ilk romanını yazan Perec Şeyler ile Renaudot Ödülü'ne layık görüldü. Uyuyan Adam uyarlama senaryosu da yönetmen Bernard Queysanne tarafından filme çekildi. 1969 yılında basılan kitabı Kayboluş, yazarın dehasını ortaya koymaktadır. Hiç 'e' harfi kullanmadan 300 sayfa yazdığı kitabı, bir adamın ortadan kayboluşunun hikâyesidir. İnsanlığı ve yaşadığı dünyayı her yapıtında yeniden keşfeden, yazılarında bulmacalara, sözcük oyunlarına ve ironiye çokça yer veren yazarın her yapıtı aslında otobiyografiktir. Dili, oyunlar ve bulmacalarla kurulu bir labirentte, çıkışları derin felsefi düşüncelere açılan bir laboratuara çevirmiştir.

 

Kitabımızın başında kısa bir Perec biyografisi var. Önsöz olarak Jules Verne'in Denizler Altında Yirmi Bin Fersah'tan bir alıntı var. Dipnotlar sayfa altında ve yeterince bilgilendirici. Dili akıcı bir şekilde çevrilmiş, çok rahat okunuyor, bu yüzden çevirmene de teşekkürler. Konusu ise, bir koleksiyoncunun Harikalar Odası tablosu, koleksiyonun diğer parçaları ve vasiyeti üzerine yapılan müzayede. Koleksiyondaki tüm eserlerin detaylarını, hikâyelerini, yıllar içinde nasıl el değiştirdiklerini, koleksiyoncunun ölümünün ardından yapılan müzayede sayesinde öğreniyoruz.

 

Bir kahve içimlik zamanda okunup sonunda zevk alınabilecek bir kitap. Tarih, sanat tarihi, resim sevenler özellikle keyifle okuyabilir. Aslında herkese hitap edebilecek, size çok şey katacak ve okurken yormayacak bir kitap.

 

Georges Perec, kitabın arka kapak yazısında şöyle diyor:

 

Harikalar Odası diye anılan tablolar öteden beri büyülemiştir beni. Kendi içinde bir müze olan, imge olan, bir dizi tablonun temsilini veren bir tablo düşünün; dahası, zaman zaman bu tabloların içinde bir dizi tablonun vb. temsil edildiği bir tablo daha oluyordu, birbirini izleyen tüm bu 'tablo içinde tablo'lardan çok hoşlanıyordum.

 

Harikalar Odası, Georges Perec'in 'sanatsal vasiyeti' diye anılıyor. Kitap bir koleksiyoncuyu ve onun koleksiyonunu anlatıyor, her bir parçanın hikâyesi açıklamalı olarak verilmiş. Gene arka kapakta, "Anlatı akrobatından küçük bir dev yapıt" diyor ve anlatı akrobatı beklenmeyen bir son ile sizi şoka sokuyor.

 

Fransızcada Cabinet D'Amateur, Almancada Kunstkammar olarak geçen, genellikle kapalı mekânı tasvir eden ve içinde farklı ressamlardan duvarda asılı, etrafa serpiştirilmiş birçok farklı tablo barındıran tabloları anlatmak için kullanılan "Harikalar Odası" terimi, birebir çevrilmiş Türkçeye. Yani içi içe geçmiş resimler. Harikalar Odası, tablo ya da eşya biriktiren burjuvaların, kendilerini koleksiyonlarının bulunduğu odada sahip oldukları değerli sanat yapıtları ya da nesnelerle birlikte resmettirme geleneğiyle yaygınlaşan bir resim türüdür.
Sanat eserleri, koleksiyonerlerle birlikte dönemin sosyal yaşamını, uygulanan literatürü de öğreniyoruz. Bir sanatsever-koleksiyoner, gazeteci-eleştirmeni davet ediyor, ağırlıyor, ikramlarda bulunuyor ve koleksiyonu hakkında makale / eleştiri yazmasını istiyor. (Tabii bu kadar masraftan sonra bu olumlu bir yazı olacak.) 
O dönemde de koleksiyonerler, koleksiyonlarını sanat galerileri ve müzelere sergilenmesi için ödünç olarak veriyorlar.

 

Okurken yaşanan üzücü şeylere de tanık oluyoruz. O tarihlerde sergilenen eserlere sabotaj yapılıyor, zarar veriliyor. Tarih tekerrürden ibaret demişler, aradan 100 sene geçtiği halde değişen bir şey yok. Övünmeye gelince teknoloji çağındayız, milenyumdayız diye ama, ne farkımız var 100 sene öncesinden? Bunlar bize karşı görüşe saygı, sanata saygı, empati, hoşgörü gibi kavramları getirmedikçe. Hâlâ en ufak anlaşmazlıkta çözümü şiddette arıyorsak bu nasıl gelişme?

 

Herkes vasiyet yazıyor. Dikkat ettim, klasiklerde, dönem romanlarında hep vasiyet yazılıyor. Sadece mal, mülk, maddi şeylerle ilgili değil; manevi olarak, yapılacakları vasiyet ediyorlar. Kitapta da Hermann Raffle vasiyetinde cenaze töreninde yapılacakları en ufak ayrıntısına kadar anlatıyor ve ölümünden sonra vasiyeti harfi harfine uygulanıyor. Sergi ve açık artırma öncesi hazırlanan bildiri ile duyuruluyor.

 

Hermann Raffle'ın ölümünden sonra yapılacak açık artırma için hazırlanan bülten şöyle:

 

Duyduk duymadık demeyin, müteveffa Dük d'arrochot'nun eşyaları arasında Albrecht Dürer, Leyde'li Lucas..... ve Paulo Veronese gibi eşsiz ustaların her türden iki bin parça resmi bulunmaktadır. Ayrıca on sekiz bin madalya, çoğu çok değerli el yazmalarından oluşan altı bin ciltlik bir kütüphane....." (Yanlış okumadınız, hep binlerden bahsediliyor. Elyazması 6 bin cilt.)

 

Bir bölümde heykel ile resmi karşılaştırıyor ve resim yapmanın heykel yapmaktan daha zor olduğunu ispatlıyor. Bir resim tekniği anlatarak, resmin daha fazla yetenek ve emek istediğini gösteriyor. (Bu bölüm uzun olduğu için yazmıyorum, kitabı okursanız bu bölüme dikkat edin.)

 

Yeni öğrenilen bir şey daha: "Fıçı Oyunu". İlk kez Antik Yunan'da ortaya çıkan bu oyunda amforaların içine uzaktan taş atılıyor, sokulunca puan alınıyordu. Yüzyıllar içinde oyun Fransa'ya geldiğinde taşlar bu kez amfora yerine şarap fıçılarına atıldığı için "fıçı oyunu" adını almış.

 

Birkaç alıntı ile sizlere veda ederken kitapla kalın diyorum.

 

"Özgün yapıtlarla Heinrich Kürz'ün gitgide küçülen kopyalarını karşılaştırmaktan usanan yok gibiydi."

 

"Her yapıt bir başka yapıtın aynasıdır."

 

"Bu yapıtın uyandırdığı neredeyse marazi hayranlık, ressamın teknik ustalığından çok, hem uzamsal hem de zamansal perspektifinden kaynaklanıyordu."

 

"Harikalar Odası tablosu için 1397 çizim, karalama ve birçok taslak vardı."

 

(Georges Perec, Harikalar Odası, Çeviri: Esra Özdoğan, Sel Yayınları 2011 (2. Baskı), Roman, 87 s.)

 

Özgün Onat


13.08.2018 20:21:00