Ayşe Şafak Kanca'nın kendi kişisel tarihinin duyarlılığıyla bezediği şiirleri, bir noktadan itibaren dilin ve anlatımın da etkisiyle herkesin ortak meselesi haline geliyor.
Etkileyici bir şiirde, şairin sırlı kelimeler kullanarak okuyucuyu bir mengene misali kıstırıp yaşamdan soyutlayabilecek bu gücü nereden aldığı ve hangi kaynaklardan beslendiği tam bir muammadır.
Ama şairin görevi biraz da bu değil midir aslında? Kelimeleri bizler gibi eline alması, fakat onlardan aklımızın ucundan bile geçmeyen yeni anlamlar çıkarması... Her bir dizeyle kelimelerin mevcut anlam yüküne daha farklı anlamlar, hatta daha da başka yan anlamlar yüklemesi... Ve kimi zaman bu kelimelerin artık şiirdeki yeni anlamlarıyla hayatımıza dahil olması...
Şu ifadede sorun var elbette: "Şairin görevi"... Neredeyse yarı resmi bir söylem olan bu ifade, en başta şiirin aykırı ve anlamları yerinden uğratan yapısına ve de şairin doğasına aykırı. Bu durum olsa olsa okur için olabilir. Okurun şaire atfettiği ve her an yerinden edilmeye teşne bir görevlendirme. İşin esası, şiir kendi başına çoğunlukla şairinden de koparak başka görevler de üstlenebilecektir.
Yine de ama, hayatı ve dünyayı şairin gözünden görmek, onun kelimeleri aracılığıyla yeni ifade biçimlerine yelken açmak, belki de edebiyatın içinde bir tek şairlere nasip olmuştur denebilir. Tıpkı Cemal Süreya’nın yazdığı gibi: "Sevmek ne uzun kelime!"
Yalnızca şairlere has olan bu anlatım biçimi, deyim yerindeyse sayfalarca sözü birkaç kelimeyle özetlerken, aynı zamanda yıllara yayılan deneyimi de bir çırpıda anlatır gibi kolay ve sade bir biçimde ortaya döker. Şiirin kuvveti ve deneyim gücü aslında buradadır.
İNSANLIĞIN ORTAK DİLİ
Ayşe Şafak Kanca'nın şiirine yakından baktığımızda da bahsi geçen deneyimin izlerini rahatlıkla görebilmek mümkün. Şair, 2022'de çıkan Yanık Bal Kokusu kitabıyla, uzun süredir hayatından damıttığı ve bir araya getirdiği şiirlerini bu kitabında toplamış.
İlk bakışta Kanca'nın şiirlerini; doğa ile insan kaynaşmasının veya bazen de çelişkisi ve ikiliğinin anlatıldığı şiirler olarak görebiliriz.
Şairin, kendi kişisel tarihinin duyarlılığıyla bezediği şiirleri, kimi zaman mitolojik motiflere başvurularak, bir noktadan itibaren dilin ve anlatımın da etkisiyle herkesin ortak meselesi haline geliyor. Böylece okunan şiirler, tüm insanlığın ortak duyarlılığı veya ortak çelişkilerine dönüşüyor:
[...]
"Büyük bir sesle yanıyordu otağda ateş
bir salkım söğüde baktı Maika
bir taşın üstünde seken Tiber Nehri’ne
şarkılarla sayısız isim saldı suya, dedi ki:
"sevgiyle büyütün hayalleri
mutlu, değerli, şanslı adlar koyun çocuklara"
[...]
...ve tanrı iyidir, böyle güzel adlar verdiğinizde çocuklarınıza
onları adlarıyla ödüllendirir, sizi de onlarla
...diye, sayısız isim fısıldadı Maika suya" ("Diye Fısıldadı Maika Suya", s. 25)
MASALSI DİLİN 'DOĞA'SI
Ayşe Şafak Kanca, her şairde olduğu gibi öncelikle kendi geçmişinden yola çıkan hikâyeler anlatıyor: Pişmanlıklar, yolculuklar doğa ile bütünleşirken doğayı da insanın bir parçası olarak algılama gayreti, yer yer eksik ve acılı bir çocukluğu da yanına alarak masalın yalnızca çocuklar için olmadığı, biz yetişkinlerin de kimi zaman masala ihtiyacının olduğu gerçeği.
[...]
"Size ağaçların yaşıyla uzlaşmayı
gecenin hafızasına son dokunuşu
kuytularda dertop, düşlerde çocuk
hayali mavi Ayşe'nin masalını anlatacağım
göğe söz veriyorum, uzaklaşacağım
gitgide bu aksak çocuktan
belki bir son kasım, belki bir aralık
gam ağacıyla ölçüleceğim, söz veriyorum size" ("Yapyalnız Mavi", s. 13)
DÜNYA BİZİ BAĞIŞLASA DA BAĞIŞLAMASA DA...
Onun şiirinde eşyanın durağan bir nesne olmaktan çıkıp insanla ve doğayla uyum içinde olduğunu görebilmek mümkün.
Masalı yarıda kesilen ya da artık masal anlatmanın içten içe yetersizliğini düşünse bile, iyimserliğini sürdürmek adına çocuksu bir dille kendi masalını sürdürmeye çalışan bir insanın şiiri...
[...]
"Uzakta, son kalıntıları şehirlerin
kumlarının sıcaklığı hâlâ üstümüzde
külrengi buluta sığınmış rüzgâr
topraktan kandiller yakıyor ayinimize
biz yaktıkça sen sönüyorsun
boş vermişsin eski aşklara sanki
sunaklarda kuzuların sessizliği
bin bir çeşit efsane, tanrılar ve bildik alevler
buda isa musa bahane
seni hak etmiyoruz dünya
bir elma yüküyle çıkmıştık dağlarının başına
ufukta yelken açmak güzel günlerin harcıydı
kızıldeniz’e üfleyecek bir damla bırakmadık
önce somut şeyleri yitirdik gözlerimizde
sonra içimizden yılanlar aktı ağır ağır
bağışla bizi dünya" ("Yanık Bal Kokusu", s. 28)
Dünya bizi bağışlasa da bağışlamasa da, şair duyarlılığıyla yazılan dizeler her bir insana temas ettiğinde, yeni anlamlarla birlikte geçmişimizden getirdiklerimizin geleceği de ne düzeyde belirleyeceğine dair şiirler okuyabiliriz bu kitapta.
Ayşe Şafak Kanca, kendi hikâyesindeki dağınıklığı, tüm insanlık adına bir toparlanma vesilesi kılmaya gayret ediyor.
Yılmaz Helvacıoğlu