Haber Girişi : 22 Kasım 2019 01:11

Utancın karanlığındaki çığlıklar

Utancın karanlığındaki çığlıklar
Bahçenin çirkinliğinden bahsediyorsun ama bastığın her yerde ayakkabının tabanında taşıdığın ısırgan tohumları var. Dün okuduğum bir haberden sonra bir süre kendime gelemedim. Daha öncekilerden farksız değildi okuduğum ama, bu defa içimde derin bir boşluk hissettim. Sanki o boşluktan içeri sivri bir taş atmışım da bir türlü düşmek bilmiyordu. Ne zaman düşecek de içimi paramparça edecek bilemiyordum.

Bu bir gelecek korkusu muydu? "Daha neler duyacak, görecek bu ruh," diye mi kaygılandım? Ömrümün sonuna geldiğimde mi düşecekti o taş? Paramparça mı ayrılacaktım bu dünyadan? Bir ümitsizlik içinde kalakaldım yerimde... Altı aylık bir bebeğin babası olan şahsın, çocuğunun ölümüne sebep olduğunu anlatan bir haberden bahsetmek istiyorum. Ölüm sebebi ne biliyor musunuz? Boğulma! Yapılan otopsi sonucunda bebeğin solunum yolunda babasının spermi ortaya çıkıyor. Şu anda bunu yazmak bile utanç verici değil mi? Utanç verici, evet! Ama insan olmanın onuruyla yaşamayı kendine hak görmeyen her kişiyi utandırana kadar yazmaya devam edeceğiz. Gözlerinin önlerine kendi oynadıkları sahneleri getirmeye devam edeceğiz.

Soruyorum sen ve senin gibilere: Hayata geliş amacınızdan bihaber yaşayan insanlar olarak yolunuzu bulamamak rahatsız etmiyor mu sizi? Nereye gittiğinizden haberiniz var mı? Yürüdüğünüz yoldaki karanlıkta gölgenizi bile görememek ürkütmüyor mu sizi? Ne kadar yalnızsınız! Aynı karanlığın içinde birbirinizi göremeyecek kadar yalnız. Kendinize bile çarpmaktan korkuyorsunuz. Çünkü içinizdeki canavarın savunmasız olanlara saldıracak kadar vahşi olduğunu biliyorsunuz. Kendinizi koruyabileceğiniz bir sığınak yok değil mi? Işığını görüp de gidebileceğiniz hiçbir şey yok etrafınızda.

Leyla'lar, Eylül'ler ve sayamadığım daha nice pırlantalar... Bu karanlığın içindeki canlı mezarların vicdanında gömülüp gittiler. Sadece çocuklar da değil; kadınlar da... Sadece kadınlar da değil; hayvanlar bile!

Bir hedefin olsun ey insan! Gerçek bir yaşamın olsun. Çocukların, kadınların bedeninde o çirkin resmini bırakacak kadar onursuz olmasın yaşamın! Hayvanların da bir ruhu olduğunu unutarak yaşamayı tercih edecek kadar gurursuz olmasın davranışların! Etrafından şikâyet ederken ayakkabının tabanına eğilip bir bak! Bahçedeki bütün ısırganlar, kendi karanlık yolunda giderken görmediğin tohumlardan büyüdüler. Rahat bırak bu bahçeye en güzel çiçekleri ekmek isteyenleri! Rahat bırak yaşamının bir anlamı olduğunu bilerek yaşamak isteyenleri!

Ben o çocukların cinsiyete bakış açısından öte insan ve insanlık kavramını bilerek büyüdüğünü görmek istiyorum. Ben o çocukların başarısından dolayı gülümsediğini görmek istiyorum. Ben o çocukların yaşadığı ülkeyi sevmesine çok fazla sebep bulmasını istiyorum ve ben o çocukların, büyüdükleri zaman bir kadın oldukları için gurur duyacak kadar değer görmelerini istiyorum.

Erkek-kız, kadın-adam fark etmez. Aynı gökyüzü altında büyüyen, yaşayan herkes yeryüzünde bir eser bırakmalı... sonraki nesillere ışık olmalı! Hiçbir şey yapamıyorsa bile iyiliğinin, merhametinin izini bırakmalı! Çünkü hepimizin yaradılışının bir sebebi var.

Evet, şimdi içindeki o korkunç canavarla yüzleş ey insan! Onun seni yiyip bitirdiği gerçeğiyle yüzleş artık...
Kimsenin seni görmek istemeyeceği kadar küçülmeden önce kurtar kendini.
Ve gerçekten yaşa! Ama kimsenin mezarının üstüne inşa ettiğin o karanlık evde yaşama!

Vicdanın senin pusulan, unutma! Ona uyarsan, ışığını da bulursun...
Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.