Haber Girişi : 14 Mayıs 2019 01:04

Ruhun çırılçıplak kaldığı bir hafiflik: 'Ruh-Eşi'

Ruhun çırılçıplak kaldığı bir hafiflik: 'Ruh-Eşi'
Hani kalbinin söylediği şarkının müziği gibi. Bir diğer yarın eksik kaldığı için, kendini tamamlayamadığın eksik parçan. Konuşamadığın her kelimenin özgürlüğü. Hissedemediğin her duygunun tarifi. Ruhunun çırılçıplak kaldığı bir hafiflik. Bedensel aşkın sınırladığı değil, ruhun yükselttiği, birbirine karıştığı, bir olduğu aşk.

Brida'nın hikâyesi, büyü öğrenme isteğiyle başlamıştı ama, büyü öğrenmek için yanına gittiği büyücünün yıllardır aradığı hazineyi yanına kadar getirdiğinden habersizdi. Büyücü onu ilk gördüğü anda, Brida'nın onun ruh eşi olduğunu anlamıştı. Sol omzunda gördüğü ışık, kendi parçasını bulmuş olduğunun kanıtıydı. Büyücü, aşkın ruhunda hayat verircesine akışını hissederken, Brida henüz bunun farkında değildi. Ama büyücüye karşı tarif edemediği bir çekim ve güven duyuyordu.

Bu güven, büyücüyle karanlık ormanda geçirdikleri ilk gecede, Brida’nın dersinin başladığı ilk günde kendini göstermişti. Brida ormanda kendini bir anda yalnız bulmuştu. Ormanın karanlık sessizliğinin hayali sesleri Brida’yı korkutmuştu ama bir süre sonra korku, yerini güvene bırakmaya başlamıştı.

"Ona güvenmeliydi. O güvenin adı da inanç'tı. İnancın ne olduğunu hiç kimse hiçbir zaman anlayamazdı, ama Brida'nın o anda yaşadığı şey işte o inançtı, zifiri karanlık gecedeki açıklanamaz, tanımlanamaz olan varlıktı."

"Karanlık gece'yi öğrendim," dedi, "Tanrı'yı aramanın bir karanlık gece olduğunu, İman'ın bir karanlık gece olduğunu öğrendim. Doğrusu buna pek de şaşırmadım; çünkü bizler için her gün bir karanlık gecedir. Hiçbirimiz bir an sonra bile ne olacağını bilemeyiz, yine de yolumuza devam ederiz. Çünkü inanırız. Çünkü iman ederiz."

Ben burayı okurken anladığım şey şu oldu: Ruhumuz kendinden olanı tanıdığı zaman, yalnızlık hissi sadece bedensel oluyor. O derin anlayış yaradana olan inancımızı duymamıza vesile oluyor. Yaradanı içimizde aradığımızda, onu her yerde görürürüz. Senin içine güneşi veren yaradan, ruhunun diğer yarısına gönlünün penceresini koymuştur. Bu iki ruh bir araya geldiğinde, birinin içine güneş doğar, diğerinin bahçesindeki çiçekler rengârenk açmaya başlar. Bu tamamlanma, bu bütünlük o kadar özeldir ki, o manzara olmak insana verilen büyük bir lütuftur. Evinde olmanın verdiği huzur ve güven gibidir.

Ay Töresi ve Güneş Töresi ritüellerini öğrenerek ruhsal yolculuğuna başlayan (onların deyimiyle cadı olmak isteyen) Brida, bu yolculuk sırasında, "Ruh-Eşi" kavramından haberdar olur. Ama bunun farkında olamayacak kadar yolun başında olduğundan, büyücüdeki kendi ışığını göremez. Yolculuğunda ilerledikçe, arındıkça gözlerindeki perde kalkar ve kendi ışığını tanımaya başlar.

Kitapta hissettirilen aşkın büyüsüne kapılmamak elde değil. Günümüzde dilden dile dolaşıp kalbe inmekten korkan bir aşkı değil, ruhani bir aşkın sonsuzluğuna götürüyor okuyucuyu. Yaradanı sevmek gibi. Varlığını göremesen de, yanında olduğunu bilmek gibi. Sesini duymasan da, kelimelerini kalbinde duymak gibi bir duyguyla dolduruyor insanın içini.

"Yalnızlık içinde geçen günlerimde sen benim umudumdun, kuşkuya kapıldığım anlarda sen benim kaygımdın, inanç anlarında sen benim kesin kararlılığımdın."

Bir solukta okunabilecek, aşka bakış açınızı genişletebilecek bir kitap Brida.

(Paulo Coelho, Brida, Can Yayınları, Nisan 2010)
Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.